Jazz 2025: İşte bu yıla 'ruh katan' tüm albümler

Yörünge
-
Aa
+
a
a
a

Yörünge’de Yavuz Baydar, ilerici müziğin jazz damarında gezinen bu anlatıda, 2025’in en iyi caz albümleri eşliğinde; bir yandan ustalara saygı ve vedaları, diğer yandan Marcus Gilmore ve Nicole Glover gibi isimlerin açtığı yeni ufukları, “kendinize gelin, kendiniz olun” diyen coşkulu ve dirençli seslerle birlikte ele alıyor.

""

İlerici müziğin tüm halleri, dünyanın başına bela kesilen “toplu zihin dumuru”na coşkuyla meydan okuyan, "kendinize gelin, kendiniz olun” diyen jazz yapıtlarında geziyoruz.

Her zamanki gibi yenilikler, hatırlatmalar, buluşmalar, kıvılcımlar ve kayıplarla dolu bir yıl daha yaşadık. Jazz ve ona hısım-akraba ne kadar alt/yan akıntı varsa, kıpır kıpır, kıvrım kıvrım, renkten renge girerek kulaklarımızı şenlendirdi.

2025 bazı isimlerin yüzüncü doğum yıldönümüydü. Hammond Org hükümdarı Jimmy Smith, alto saksofon üstadı Art Pepper, tenorun cool devleri Zoot Sims ile Gene Ammons, piyano virtüözü Oscar Peterson, vokalist/davulcu Mel Tormé saygı ile anıldı.

Kayıplar ve vedalar bize bir kurucular döneminin daha usul usul gözden kaybolmakta olduğunu gösterdi. Davulun iki efsane ismi, Al Foster ve Jack DeJohnette, vibrafoncu Roy Ayers, vokalist Andy Bey, basçılar Ray Drummond ve Anthony Jackson, vokalistler Andy Bey ve Sheila Jordan, piyanistler Eddie Palmieri, Hal Galper, Jim McNeely… ve büyük besteci ve multi-çalgıcı Hermeto Pascoal.

Bu isimlerden sadece bazıları.

Ama eski toprakların 2025’te gür sesle varlık sürdürdüğünü de belirteyim.

Marcus Gilmore

Projektör her yıl bazı isimler üzerinde biraz daha güçlü ışıldar. 2025 bunlardan birkaçı için son derece verimliydi.

Mesela davulcu Marcus Gilmore.

Yeni albümü — Journey to the New: Live at the Village Vanguard — 2025’in alt akıntılarını duymak için ideal: Elektronikle buluşan serbest formatlamalar, gitgide abstrakt bir hal alan doğaçlama tercihleri, giderek alacakaranlığa bürünen dünyanın yankıları.

Gilmore, bu yıla adını yazdıran üç albümde ön plandaydı: 2025’te yıldızı iyice parlayan piyanist Sullivan Fortner’ın çalışması Southern Nights, Trio of Bloom’un aynı adlı albümü… ve gitarist Jakob Bro ve trompetçi Wadada Leo Smith’le çıkardığı Murasaki.

Nicole Glover

Tabii, 2025’de jazz aleminde hakettiği yeri bulmuş olan bir isim daha var:

Tenor saksofoncu, grup lideri ve eğitmen Nicole Glover.

Gelelim bu yıla adını kalın harflerle yazdıran albümlere.


"Memories, Dreams, Reflections” — Nicole Glover

Tam 10 yıl önce Harlem’de salaş bir kulüpte gecenin bir vakti olağanüstü tonuyla beni büyüleyen (o zamanlar gencecik bir müzik öğrencisi görünümündeydi) Nicole Glover, çalgısına hakimiyeti, jazz tarihine olan tutkulu merakı, açık zihni, yenilikçiliği ve ciddiyeti ile Manhattan’da artık aranan bir isim. Üfleyişi ve cümle kurgularına bakıp onun köklerini Don Byas, Hawk, Wardell Gray’de bulmak mümkün, ama oralara takılı kalmayan bir arayışla Buck Hill, Sonny Rollins ve Joe Henderson’a varıp onları da aşmakla meşgul. “Ciddi” dedim onun için; 2025’in zirveye yerleşen albümünün adını, Carl Gustav Jung’un muhteşem anı kitabının başlığından almış. Piyanosuz üçlü, Glover’ın ne denli gözüpek olduğunun da kanıtı. Kontrbasçı Tyrone Allen II ve davulcu Kayvon Gordon’dan oluşan ekip, koyu ve kaygan bir zemin üzerinde adeta salım salım salınıyor, diplerde yankılanan bir “iç etkileşim”in en çarpıcı örneklerini veriyorlar.

“Affirmations” — Theon Cross

Howard Johnson’ın çileli macerasını bile bile, tuba denen belalı çalgıyı jazz alemine yeniden taşımak cesaret işi. Theon Cross’un yeni (konser) albümü, Londra’nın kımıl kımıl müzik ortamını enerjisini, yenilikçi ruhunu kapkara ifadelerle sergileyen çalışma. Sons of Kemet’ten tanıdığımız Cross çalgının derin, titreşimli tonunu dub, Karayib ritimleri, uçarlı seslerle harmanlayarak şahsi bir ses evreni yarattı. Albümde, bireysel güçlenme, kültürel köklerle bağ kurma istekleri belirgin. Ritmik yoğunluk da dinleyici açısından özgürleştirici. “Şu sıralarda ne varsa Britanya’nın genç jazz aleminde var” diyenler için gurur vesilesi, bu albüm.

“We Insist 2025!” — Terri Lyne Carrington & Christie Dashiell

Max Roach’un 1960 tarihli başyapıtına yalnızca bir selam değil, aynı zamanda ne kadar taze kaldığını hatırlatan, bugünün dünyasında yeniden üreten ateşli ve renkli bir yorum demeti. Roach, Jack DeJohnette, Eric Gravatt ve Jimmy Cobb’un izinden yürüyerek olgunlaşan Carrington’ın ritmle sözcükler arasında köprü kuran davul tarzı ile Dashiell’in yer yer acılı, yer yer kadifemsi yer yer de keskinleşen vokal yorumu, Roach ile vokalist eşi Abbey Lincoln’un özgürlük, eşitlik ve direniş eksenindeki tarihsel çığlığını günümüzün politik ve kültürel iklimine taşıyor. Albüm cesurca güncellenmiş düzenlemeleri, modern armonik dokuları ve sıcak, parlak üretimiyle geçmişin kararlılığını bugünün aciliyetiyle birleştiren capcanlı bir ifade alanı sunuyor.

“Just” — Billy Hart Quartet

“Multidirectional” — Billy Hart

Billy Hart’ı bu yılın yaz aylarında Nice Jazz’da The Cookers’la dinlerken, 80’lik ustanın vuruşlardaki enerjisi dudaklarımı uçuklatmıştı. Yaratıcı serüveninin iki farklı/benzer durağı olan Just ve Multidirectional, usta davulcunun 85 yaşında olmasına rağmen hâlâ ne kadar arayışçı ve enerjik olduğunu etkileyici biçimde ortaya koyuyor. Just, Hart Quartet’in olgunluk dönemi estetiğini yansıtan, dingin ama derinlikli bir modern caz atmosferi sunuyor; Mark Turner, Ethan Iverson ve Ben Street’in katkılarıyla onun hem zarif hem de keskin ritmik sezgisi bir rehber gibi en önde yol açıyor. Multidirectional ise Hart’ın genç kuşakla kurduğu yaratıcı diyaloğun daha özgür, daha geniş ölçekli bir yansıması: Çok katmanlı anlatımı onun deneyimle desteklenen merakının asla sönmediğini kanıtlıyor. Bu iki albüm birlikte düşünüldüğünde, Billy Hart’ın yalnızca bir “yaşlı kuşak” figürü değil, hâlâ yön tayin eden, ufuk genişleten bir jazz bilgesi olduğu da tüm açıklığıyla hissediliyor. Ekleyeyim: Ustanın, piyanisti Ethan Iverson’a verdiği nehir mülakat da “Oceans of Time” başlığıyla kitaplaşıp bu yıl jazz kataloğuna yerleşti.

“Southern Nights” — Sullivan Fortner

İşte yüz yılı aşan jazz geleneğini bir bayrak gibi alıp geleceğe taşıyan üç olağanüstü yetenek. Piyanoda bu yıl hemen herkesin dilindeydi Fortner festivallerde baştacıydı. (Hayranları arasında Brad Mehldau ve Benny Green gibi orta kuşak ustalar da var.) Kıvrak, hınzır bir müzik zekasının dolgun bir bilgi birikimiyle buluşması üslubudur. Southern Nights albümü New Orleans köklerinin sıcaklığını ve tarihsel derinliğini çağdaş piyano dilinin zarafetiyle harmanlayan canlı, renkli, dramatik bir hikâye kitabı gibi akıyor. Fortner, ABD’nin derin güneyinin gece atmosferindeki gizemli ışıltıları blues’un içtenliği, gospel’in yüksekliği ve modern armonilerin inceliğiyle işleyerek köklerine saygı duruşunda bulunuyor, bu arada kuşağının en yaratıcı piyanistlerinden biri olduğunu (bir kez daha) güçlü biçimde hatırlatıyor. Albümü güçlü kılan bir başka özellik, Fortner-Gilmore ikilisinin arasındaki kimya.

“Play” — Theo Croker & Sullivan Fortner

Trompetçi Theo Croker ile piyanist Sullivan Fortner stüdyoya neredeyse sıfır plan ve yazılı beste ile girip “sadece çalma” kararıyla 18 kısa parçadan oluşan 55 dakikalık oda müziği tadında bir diyalog kurdu, albüm ACT etiketiyle yayımlandı. Açılışı yapan tek önceden bestelenmiş parça “A Prayer for Peace”. Ardından gelen “First Light”, “We Laugh Because We Must”, “Midnight Bloom”, “The Space Within”, “Let the Quiet Speak”, “Open Palms” gibi kısa eskizlerde Croker şarkı söyleyen tınılı notalarla, Fortner kırık akorlar ve ritmik motifleriyle karşılıklı “hazırcevaplıklar” kuruyor. Gospel, blues ve Siyah Amerikan müziğinin yelpazesinden izler taşıyan, tür ve form kaygısından arınmış bir dünya çıkıyor ortaya.

“My Life Matters” — Johnathan Blake

Fortner gibi yükselişini bu yıl daha çok daha güçlü şekilde kutlayanlar arasındaydı, Blake. 2024’te Kenny Barron ile nerede çaldıysa ayakta alkışlanmıştı, bu yaz da festivallerde el üstünde tutuldu. Yıla kocaman damga vuram My Life Matters albümü hem kişisel bir manifesto, hem de çağdaş siyah deneyimin ağırlığını ve direncini taşıyan güçlü bir müzikal bildiri. Zillerini alçak düzleme yerleştirip neredeyse hareketsiz bir tarzda ses şenliği yaratmasıyla tanınan Blake burada Blues’un hafızasını kurcalıyor; modern cazın keskin hatlarını ve bir ağıtın duygusal yoğunluğunu aynı potada eritiyor. Çalışma Blake’in lider olarak ne kadar derin, politik farkındalığı ne denli yüksek ve ne kadar yaratıcı bir ses olduğunu açık biçimde ortaya koyuyor. Bu çalışma sosyal alanın kaynayan kazana dönüştüğü bu alemde bir çağrı olarak özel bir yere oturuyor.



SCRATCH BAND — Ron Blake feat Reuben Rogers & John Hatfield

Ron Blake’in Reuben Rogers ve John Hatfield ile kaydettiği Scratch Band, modern tenor geleneğinin gücünü Karayip kökleriyle harmanlayan, sıcaklığı ve çarpıcılığı yüksek bir trio belgesi. Batı yakasının atak müzisyeni Blake’in koyu, tok tonlu saksofonu, Rogers’ın elastik, adeta dans eden bas çizgileri ve Hatfield’ın dipten güç alarak ileri iten davul vurgularıyla birleşerek ritmik açıdan zengin, melodik olarak pırıltılı bir ses dünyası yaratıyor. Albüm, gelenek ile çağdaşlığın kesiştiği noktada, groove merkezli bir caz anlayışını virtüöziteyle buluşturan, nefesli bir canlılık ve spontane bir sokak ruhu taşıyor. Maalesef bu yıl içinde yeterli ilgiyi göremedi ama er geç görecek değerde.

“Woven” — Jeremy Pelt

Trompetçinin uzun yıllardır itinayla kurduğu estetik dünyayı biraz daha damıtarak belgeleyen, dokusu zengin ve düşünsel yoğunluğu yüksek, titizlik ürünü bir çalışma. Pelt melodiyi adeta bir kumaş gibi ilmek ilmek işlerken, yorumlarındaki akışkanlık, özellikle baladlarda onun ne denli ustalaştığını göstermekte. Woven, Pelt’ın olgunluk döneminin zarafetini ve lider olarak kurduğu estetik mimarinin ne kadar özenli ve tutarlı olduğunu berrak biçimde hissettiren güçlü bir albüm.

“Live at Smalls” — Jimmy Greene Quartet

“As We Are Now” — Jimmy Greene

Jimmy Greene’in yıla armağan gibi gelen bu iki albümü tenor saksofoncunun John Stubblefield ve Azar Lawrence gibi gizli eski toprak kahramanlardan beslenen ama özgünlüğünü koruyan üslubunda iki yeni durak. Live at Smalls, Greene’in sahnedeki dümdüzlüğünü, güçlü tonunu, sıcak melodik sezgisini tüm çıplaklığıyla yansıtan, yüksek gerilimli bir kayıt. Onun uzun cümleler kurma becerisi ve grubuyla kurduğu telepatik iletişim adeta ders niteliğinde. As We Are Now ise (özel hayatında bir trajedi de yaşamış olan) Greene’in duygusal çalkantılarını belgeliyor.

“Belonging” — Branford Marsalis Quartet

Branford Marsalis Quartet’in Belonging albümü, Keith Jarrett’ın Avrupa dörtlüsüyle yaptığı ve ECM kataloğunun simge taşlarından biri haline gelen Belonging albümünün ruhuna gönderdiği zarif bir selam. Geçenlerde verdiği bir mülakatta, “yıllar sonra, nihayet Jarrett’in ne yapmak istediğini anladım” diyordu Marsalis. Fakat Jarrett–Garbarek ekseninin lirizmini, ucu açık melodik mimarisini doğrudan kopyalamak yerine onu kendi dörtlüsünün sıkıştırılmış zaman duygusu ve dramatik yoğunluğu içinde yoğurup yeniden yorumluyor. Joey Calderazzo’nun rafine piyano dili, Eric Revis’in koyu, kararlı bas tonu, Justin Faulkner’ın hem gençlik ateşini hem disiplinini içinde taşıyan davuluyla birleştiğinde, modern post-bop’u yüksek basınçlı kılan organik bir bütünlük ortaya çıkıyor. Belonging, böylece jazz’da hem tarihsel bir referans noktasına saygı duruşunda bulunuyor, hem de şaşırtıcı derecede uzun ömürlü Branford Marsalis Quartet’in ciddiyetini, olağanüstü tutarlılığını yeniden kanıtlayan, çok katmanlı bir çalışma niteliği kazanıyor.

“Blue DNA” — Jerry Bergonzi meets Carl Winther Trio

Yılın en parlak işlerinden biri de bu. Tenor saksofonun hakkı tam teslim edilmemiş ustalarından biri olan Jerry Bergonzi’nin, Carl Winther Trio ile kurduğu akışkan etkileşimin ses fotoğrafları. Bergonzi’nin derin melodik zekâsı, sofistike ritmik kavrayışı, karakteristik “içten yanmalı” tonu burada tüm yoğunluğuyla öne çıkıyor. Winther’ın esnek piyano dili, Johnny Åman’ın sağlam bas tonu, Anders Mogensen’in açık antenli tarzıyla birleşiyor. Albüm, Bergonzi’nin eğitmen kimliğinin ardındaki titizliği sergiliyor, onun tenor geleneğinin Shorter-Henderson-Brecker-Garzone çizgisinin en az anlaşılmış figürlerinden biri olduğunu hatırlatıyor.

“Riversphere” — Iain Ballamy

Britanya jazz ortamının sınır tanımayan yanını gözler önüne seren, “atmosferik” ve melodik açıdan zengin bir çalışma. Ballamy, saksofonun ton ve renk paletini son derece incelikli bir şekilde kullanarak, melodik akışı, doğaçlamayı adeta nehir gibi kıvrak bir şekilde örüyor. Düzenlemeler hem modern armonileri hem de Ballamy’nin —bir zamanlar Bill Bruford’a da ilham kaynağı olan— lirizmini dengeli bir biçimde sunuyor. Ritm ve ton, organik akış içinde birleşerek dinleyiciyi yanında sürükleyen bir ses dünyasının parçaları. Riversphere Avrupa modern müziğinin bu yılki en önemli örneklerinden biri olarak öne çıkmış durumda.

“Split Decision” — Eric Alexander & Vincent Herring

“Like Sugar” — Eric Alexander

Saksofonda “duble salto” mu desek acaba? Split Decision kesinlikle öyle. Herring’in altodaki hakimiyeti zaten yıllarca saygı konusu: parlak tonları, gelenekten kopmayan cümle örgüleri, Alexander’ın dolgun tonuyla dansediyor, her iki müzisyen de melodik diyalog açısından büyük bir duyarlılık içinde. Like Sugar ise Alexander’ın liderliğinde daha kişisel bir anlatımın peşinde; virtüöz düzeyindeki çizgisi zaten onu NYC’nin en parlak isimlerinden biri kılmıştı. Ama hala “bu Eric işte, tamam!” dedirtecek bir “marka fontu” arayışında. Kusursuzluk jazz’da makbul olmayabilir, malum Monk ara sıra mırıldanırdı: “Make a mistake!” (“Hata yap”).

“Working Out with Big G” — Brian Charrette

Org emektarı Brian Charette ile tenor saksofonun efsaneleşmiş ismi George Coleman’ı bir araya getiren, klasik hard-bop geleneğini güncel bir Hammond‑org triosu estetiğiyle buluşturan, swing ağırlıklı, artı değeri yüksek bir albüm. Coleman’ın uzun kariyerinin damıtılmış dili ile Charette’nin esnek armonik yaklaşımının randevusunda bir retro güzellik var. Albüm Coleman’a saygı duruşunda bulunan bir başlıkla derin bir tarihsel bağ da kuruyor. Albüm groove eksenli renkleriyle1960’ların Jimmy Smith-Larry Young geleneğine olan saygısını ustalıkla birleştiriyor. Retro ve kalite bileşimi.

“Itai Doshin” — Mike Clark

“Itai Doshin”, davul efsanesi (onun vurgu ve high-hat kullanımı benzersizdir) Mike Clark’ın geleneksel caz dilini modern swing duyarlılığıyla birleştiren sıkı bir Batı Yakası Beşlisi albümü. Başlık Japonca “çok beden, tek zihin” anlamında ve Clark’ın yıllardır birlikte çaldığı Eddie Henderson, Craig Handy, Patrice Rushen ve Henry “The Skipper” Franklin’le yakaladığı birlik hissi hesaba katılırsa, tam isabet bir seçim. Özellikle Monk bestesi “Epistrophy”de o tekleşmiş ruhu duymamak mümkün değil.

“Live at Smoke” — Al Foster

Bu yıl kaybettiğimiz Al Foster’ın New York Smoke Jazz Club’daki 82’nci doğum günü kutlamaları vesilesiyle kaydedilen son canlı albümünde Chris Potter (tenor saksafon), Brad Mehldau (piyano) ve Joe Martin (kontrbas) gibi “küçük kardeş” arkadaşları var. Bu, şu demek: 90 küsur dakika boyunca her baget vuruşunda, her notada bütün bir jazz tarihini özetleyen tarihi anlar demek. Foster aynı zamanda “groove” da demekti. Ekibi için onunla çalmak, bir neşeli derse girmek gibi bir şey. Enfes bir “hatıra” belgesi.

“Live at Jazz Standard” — George Colligan

Piyanist George Colligan’ın 2014’te New York’un efsanevi —çoktandır kapalı— Jazz Standard kulübündeki tek gecelik trio icraatında kaydedilen enerjik ve yoğun bir canlı albüm. Nasıl ki bir önceki albüm Foster’ın bize 2025’te bıraktığı vasiyetname ise, burada da —yine bu yıl kaybettiğimiz— Jack DeJohnette’i anmış oluyoruz. Colligan’ın 2013 stüdyo albümü The Endless Mysteries’ten seçilmiş besteleri (Waiting for Solitude, Song for the Tarahumara, Her Majesty, Liam’s Lament, If the Mountain Was Smooth) yeniden yorumlanıyor, yaklaşık 63 dakikalık set Colligan’ın benzersiz hayalgücüyle; DeJohnette’in muazzam dinamizmi ve Oh’un kılcal bas örgüleriyle “keşke hiç bitmese” dedirtiyor.

“Live in NYC” — Hamilton de Holanda Trio

Brezilyalı bandolim virtüözü Hamilton de Holanda’nın adı, jazz aleminde heyecan ile özdeştir.Üçlüsünün —Thiago “Big” Rabello davul, Salomão Soares tuşlular— New York Jazz at Lincoln Center’ın ikonik Dizzy’s Club’unda kaydedilen, Sony Music Brasil etiketiyle Mayıs 2025’te çıkan coşkulu canlı albümü. Chris Potter’ın tenor saksofonla iki parçada konuk olduğu set, bir coşku seli. Jazz sınır tanımaz, buradaki ruh, albümü yılın en vazgeçilmez dinletileri listesinde çok özel bir yerde tutuyor.

“Honey From Winter Stone” — Ambrose Akinmusire

Trompet donanımlı ses kaşifi Ambrose Akinmusire’nin “otoportrem” olarak tanımladığı yenilikçi caz albümünü Kokayi’nin doğaçlama vokalleri, Sam Harris’in piyano dokunuşları, Chiquitamagic’in synthesizer’ı, Justin Brown’un davulları ve Mivos Quartet’in yaylıları ile 2025 yazında Umbria Jazz’da dinleme şansın sahip olanlardan biriydim. Şunu söylemek mümkün: Jazz’ı yeni bir boyuta sürüklemek, Akinmusire’nin misyonu olmaya devam etmekte. Julius Eastman’ın organik müzik kuramından ilham alan bir ses evreni şekilleniyor bu muazzam albümde. Siyah erkek kimliğinin karmaşıklıklarını –renkçilik, silinme, topluluk temsili– işlerken, hip-hop, klasik ve cazı iç içe geçirerek büyüleyici ve zaman zaman irkilten bir manzara çiziyor.

“Memories of Home” — John Scofield & Dave Holland

İki usta çıktı meydane…. John Scofield ile kontrbas virtüözü Dave Holland’ın ilk duo albümleri Catskill, New York’ta kaydedilen, samimi bir set olarak onyılların ortak müzik dilini yansıtan, orijinal besteler ve geçmiş eserlerin yeniden yorumlarıyla dolu. Scofield “Icons at the Fair”, “Meant to Be”, “Mine Are Blues”, “Memorette” ve “Easy for You” gibi parçalarıyla Holland “Mr. B” (Ray Brown’a saygı), “Not for Nothin’”, “You I Love” ve başlık parçası “Memories of Home” üzerinden telepatik diyaloglar kurarken blues, swing ve folk dokunuşlarını minimalist solgun renklerle iç içe örüyor. İnsan ve dünya hallerine dair hüzün dolu bir dertleşme.

“Painter of the Invisible” — Jaleel Shaw

Berklee çıkışlı Shaw, akustik cazı meçhul ufuklara taşımaya kararlı kuşaktandı. Stereogum’un hatırlattığı gibi, ilk albümü Perspective bu yıl 20’nci yaşını doldurdu: Piyanoda Robert Glasper, gitarda Lage Lund, basta Vicente Archer, davulda Johnathan Blake yer almıştı. Tenor saksofoncu Mark Turner da iki parçada konuk olmuştu. Painter Of The Invisible, 12 yıl sonra kendi adıyla yayımladığı ilk çalışma. Nerelerdeydi, neden sessiz kaldı, bilemiyorum. Eğer 2025’in en önemli akustik post-bop işi hangisi derseniz, işte karşınızda. Piyanoda Lawrence Fields, basta Ben Street ve davulda Joe Dyson var.

“Play Ballads” — Ginman, Blachman, Dahl

“Love Letters (The Ballad Sessions)” — J D Allen

Bu iki çalışma, 2025’te çıkan ballad odaklı caz albümleri olarak geleneksel standartları derinlemesine yorumlama geleneğinin devamı. Danimarkalı üçlünün 15 parçalık seti klasik Amerikan Şarkı Kataloğu’ndan (Angel Eyes, Autumn in New York, But Beautiful, Gone with the Wind…) seçilmiş tanıdık standartları Lennart Ginman’ın serin bas tonlaması, Thomas Blachman’ın lirik saksofonu ve Carsten Dahl’ın o malum yaratıcı piyanosuyla minimalist, nostaljik bir alanda tutmakta.

J D Allen’ın tenor saksofon önderliğindeki dörtlü albümü ise daha kişisel bir dile indirgenmiş formatta, “aşk mektubu metaforu”na geçişler yapmakta. Modern balad estetiğinde içe-dönük bir derinlik var bu albümde. Her iki çalışma da büyüleyici derecede “andante” — neredeyse “largo” — tempolu ve delirme çağında huzur ve meditasyon isteyen her eve lazım. Danimarkalılar melankolide dingin, J D Allen ise soul-jazz mirasında süzülürken tutkulu ve kişisel.

“Tramonto” — John Taylor, Marc Johnson, Joey Baron

İngiliz piyanist merhum John Taylor’ın Marc Johnson ve Joey Baron’la 2002’de Birmingham CBSO Centre’ında kaydedilen trio albümü Taylor’ın “Pure and Simple”, “Between Moons”, “Ambleside” gibi besteleri ile Ralph Towner’ın “Tramonto” ve Steve Swallow’ın “Up Too Late”ını buluşturuyor. ECM’in “chamber jazz” estetiğini sahnede yeniden üreten bu kayıt, üçlü diyaloğunu lirizm eşliğinde bir yolculukta örüyor, Taylor’ın Bill Evans’tan devraldığı mirası tazeliyor, izlenimciliğe bir belge daha ekliyor.

“Motion II” — Out of/Into (Ross, Clayton, Scott, Brewer, Wilkins)

Blue Note Records’ın 85. yıl kutlamaları için kurulan Out Of/Into ekibinin (Gerald Clayton piyano, Immanuel Wilkins alto saksofon, Joel Ross vibrafon, Kendrick Scott davul, Matt Brewer kontrbas) 2024’te çıkan Motion I’in “stüdyo devamı”. Blue Note geleneğini “kendimiz olmaya sadık kalarak” sürdüren albüm Ross’un melodik zenginliği, Scott’un sofistike ritmleri ve Brewer’ın karmakarışık bas hatlarıyla modern jazz kaygılarını işaret ediyor; eleştirmenlerce “sumptuous melodies, muscular improvisation” diye övülen Motion I’in başarısını aşan, maceracı, köklü bir ensemble dinamiği sunuyor.

“The Big Room” — Joe Farnsworth

“Tippin’” — Carl Allen

“Mythology” — Steve Johns

2025’e damga vuran üç hard-bop odaklı davulcu albümlerinin her birinde “straight-ahead jazz” geleneği “ben buradayım, arkam sağlam” diyor. Farnsworth’un Jeremy Pelt, Sarah Hanrahan, Joel Ross, Emmett Cohen ve Yasushi Nakamura’lı altılı seti gelenekle yeni bir randevu. Allen’ın albümü tenor ağırlıklı dinamik sunuyor, Johns’un “Mythology”si ise ekip etkileşiminin iddiasız, ama etkili bir örneği.

“Rythm, Melody and Harmony” — Cyrus Chestnut

Piyanist Cyrus Chestnut’ın serüvenini izlemek her zaman heyecan vericidir. Diğerleri yenilikleri zorlarken o köklerle ilgili araştırmalarını sürdürür, kopmadan serbest geçişler arar, kanallar açar. Stacy Dillard (tenor/soprano saksafon), Gerald Cannon (kontrbas) ve Chris Beck (davul) ile şenlenen set, Chestnut’ın besteleri (Cured and Seasoned, Ami’s Dance, Twinkle Toes, Big Foot, Song for the Andes, Prelude for George) ile Autumn Leaves, Moonlight in Vermont gibi standartları ve gospel klasiği There Is a Fountain’ı hard-bop, modal post-bop zemininde buluşturuyor. Chestnut’ın tarzını şekillendiren ruhani derinlik, Dillard’ın Wayne Shorter esintili soprano/tenor uçuşları, Cannon’ın groovy bas riff’leri, Beck’in esnek swing’iyle albüm, jazz’ın omurgasındaki coşkuyu tazeliyor. Chestnut’ın 30 küsur albümlük diskografisinde bir yeni basamak.

“For Dinah” — Ledisi

Grammy ödüllü vokalist Ledisi, Samara Joy etrafında şekillenen ve onunla sınırlı kalan hype yüzünden Cecile McLorin Savant (bu yılki “Oh Snap” albümü dikkate değer) gibi bir parça gölgede kaldı. Aslında bu iki şarkıcı da en az Joy kadar ilgi haketmekte. Efsanevi blues/jazz şarkıcısı Dinah Washington’a adanmış samimi bir albüm bu. Lady D’nin klasikleri, Ledisi’nin geniş spektrumlu sesinde saygı dolu bir süzgeçten geçmiş. The Crown’dan sonra gelen bu ikinci Ledisi çalışması, hayatı acılarla, ırkçılığın hala güçlü olduğu dönemde ağır mücadelelerle geçen bir abide önünde minnetle eğiliyor.

“More Silence” — Brian Melvin, Thomas Hass, Sören Lee

Davulcu Brian Melvin, tenor saksofoncu Thomas Hass ve trompetçi Sören Lee’nin bu yeni albümü, yılın sonlarına doğru çıktığı için gözlerden kulaklardan kaçma riski taşıyanlardan biri. Oysa, müzisyenlerin yetkinliği ve arayışlarındaki bilinç albümün dikkatle dinlenmesini gerektirmekte: Birlikte geniş sığınak gibi bir ses dünyası üretmişler. Sessizliğin cazibesini hatırlatan, ucu açık doğaçlamalarla sonsuzluğun anlamını sorgulayan bir denemeyle karşı karşıyayız. Wayne Shorter hemen herkesi etkilemişti. Hass’ın ona saygısını önceki albümlerden de biliyoruz. Shorter izlenimciliği burada Lee’nin kontrollü trompet çizgileriyle yeniden biçilenmekte. “Less is more” (“Az daha çoktur”) aksiyomu burada da geçerli. 2025’in trio albümlerinde bu apayrı bir yere sahip.

“Spirit Fall” — John Patitucci feat Brian Blade, Chris Potter

Gene Wayne Shorter… Üstadın etkisindeki dokuz özgün beste (Think Fast, Pole Star, Deluge on 7th Ave, Thoughts and Dreams, Spirit Fall, Silent Prayer, House of Jade, Light in the Darkness, Sonrisa) bir saatlik ses gösterisi… Üç virtüöz. Shorter Dörtlüsü ve Chick Corea akustik üçlüsünün bıraktığı yerden, yepyeni güzergahlara doğru.

“Ride into the Sun” — Brad Mehldau

“The Surrounding Green” — Fred Hersch

İki usta ve modern jazz piyanosunun hem benzeşen hem de farklılaşan iki yüzü bu incelikli çalışmalarda gömülü. Mehldau’nun çabaları bu kez Americana’yı jazz armonileriyle yeniden örmek, Hersch’in albümü ise doğa temalı bestelerini minimalist tuşelerle hüzünlü bir çevre bilincinde buluşturmak. Mehldau’nun çalışmasında sık sık Brahms ve Schubert tonlamalarıyla buluşan genişçe bir kadro, Hersch’inkinde ise doğanın kırılganlığında kaybolmak isteyen tasaruflu bir bireysellik var.

“Arboresque” — ARTEMIS (Rosnes, Glover, Jensen, Miller, Ueda)

Gene Wayne Shorter… Merhum dahinin bir zamanlar gözdesi olan piyanist Renee Rosnes’in liderliğindeki kadın jazzcılar ekibi ARTEMIS’in (Rosnes piyano/Rhodes, Ingrid Jensen trompet, Nicole Glover tenor saksafon, Noriko Ueda kontrbas, Allison Miller davul) bu üçüncü stüdyo albümü, Hersch’ünki gibi gezegene adanmış görünüyor. Doğa metaforları belirgin. Ama hepsinden önemlisi, grubun markası haline gelen ustalık ve üç albüm boyunca “jazz bizden sorulur” diyen özgüven.

“Bird Feathers” — Jim Snidero

Alto saksofonun ismi yeterince duyulmamış ustası Jim Snidero’nun Charlie “Bird” Parker’a saygı duruşu niteliğindeki trio albümü, gelenekle daha derinden tanışmak veya onunla yeniden buluşmak isteyenler için yılın bir armağanı. Ekibe bakın: Peter Washington (kontrbas), Joe Farnsworth (davul) ve Snidero. Önemlisi şu, geçmişte pek çoğu, olağanüstü bir müzisyen olan Parker’ın çığır açan tarzını taklit edegelmişti (mesela Phil Woods). Ama Snidero bu tuzağa düşmüyor. Daha koyu olan tonunda ve cümlelemelerinde Parker’ı adeta yeniden resmediyor, dikkatimizi onun evvelce dikkat çekmeyen yönlerine çekiyor. Eleştirmenlerce övgüye boğulan bu çalışma, Snidero’nun 30 küsur albümlük diskografisinde Parker sevgisini yeni kuşaklara aşılamak gibi bir görevi de içnde barındırıyor.

“First Meeting” — Gonzalo, Chris, Eric, Larry

Dört as eleman ilk defa biraraya geldi bu konserde: Gonzalo Rubalcaba (piyano), Chris Potter (tenor saksafon), Larry Grenadier (kontrbas) ve Eric Harland (davul). Mekan, Jazz at Lincoln Center’ın Dizzy’s Club. Tarih: Ağustos 2024. Katı bir disiplin ile çalgısal boy gösterisi yerine, serbest bir alana yayılmış dörtlü. Wayne Shorter’ın son dörtlüsünden esinlendiklerini sanıyorum. Rubalcaba’nın klasik “seslenmeleri”, Potter’ın soprano/tenor giriş-çıkışları, Grenadier’ın noktalama işaretleriyle süslü bas tonu ve Harland’ın elektriği yerden alarak katlayan ritmleriyle ortaya çıkan kimya, “anında besteleme” denilebilecek bir “jazz chamber” duygusu üretmekte. Veya, “organik jazz” mı desek? Her hal-u karda, arşivlik bir durumla karşı karşıyayız.

“The Alpine Session” — Florian & Michael Arbenz, Ron Carter

İsviçreli biraderler —davulcu Florian Arbenz ile piyanist Michael Arbenz— bu dolgun repertuarlı albüm için efsanevi kontrbasçı Ron Carter “amcalarıyla” Alpler’de kaydetmişler, ve de kendileri yayınlamışlar bu albümü. “Biradersel telepatik uyum” –Florian’ın dinamik ritm mimarisi, Michael’ın akıcı armonileri– Carter’ın malum “yürüyüş hatları”, Miles-esque, yer yer de Hancock-vari bir tırmanış, bir “yükseliş” havası yaratıyor. Gelenekle yeniliğin bıçak sırtı dengesinde gezinmek, amaçlar arasındaymış, belli. İlginç olan, Arbenz Biraderler’in swing ruhunu bu denli içselleştirmiş olması. Buluşmanın Carter gibi bir “seçici”yi de memnun ettiği gayet sarih şekilde “duyuluyor”.

“Solace of the Mind” — Amina Claudine Myers

Amina Claudine Myers, jazz’ın geniş nehir yatağı içinde değil, binlerce kolundan birinde kendi tercih ve temposuyla yürüyegelenlerden. Bu meditatif set, onun kökleri Afrika’ya, gospel ve blues’a uzanan hafızasını şaşkınlık yaratıcı bir yalınlık, uzamsal sessizlikler ve duygusal derinlikle yeniden tazeliyor. Apartheid dönemine göndermelerle dolu “African Blues”un karanlık akorları, atalarına adanmış “Ode to My Ancestors”ın melankolisi, ve diğer bestelerin içine işlemiş ruhsal yalnızlık… her türlü fazlalıktan arınmış, adeta “kırklanmış” bir piyano ile sizi başbaşa bırakıyor.

“Live at Smalls” — Ben Wolfe Quintet

Ben Wolfe son üç stüdyo albümüyle jazz formatlarını Monk’un izinde esneten, ve “bildiğini okuyan” bir besteci ve kontrbasçı. Bu kayıt NYC’de dar alanda konserleriyle tanınan Smalls Jazz Club’da, Wolfe Beşlisi’ni enerjik ve araştırmacı mod’da yakalamış. Ekip, NYC’nin seçkinleri: Marcus Strickland (tenor saksofon), Ryan Kisor (trompet), Luis Perdomo (piyano) ve Greg Hutchinson (davul). Wolfe’un Mingus-vari otoritesiyle akış ve dinamiği yönlendirdiği konser, eskiden yeniye köprü ve tüneller açmakta. Yılın ses rengini veren albümlerden biri de bu.

“Murasaki” — Jakob Bro, Wadada Leo Smith & Marcus Gilmore

Danimarkalı gitarist Jakob Bro’nun, eski kuşak trompet ustalarından Wadada Leo Smith ve davulcu Marcus Gilmore ile kurduğu trio’nun New York stüdyo kaydı, alabildiğine doğaçlama ve “bilinç akımı” anlatıma açık. Bro’nun gitarı günümüz jazz aleminde Julian Lage’ınkiyle tatlı bir rekabet halinde. Gilmore, her zamanki açık vurgularıyla alanı geniş tutuyor. İlk buluşma olmasına rağmen üçlü sanki yıllardır beraber büyümüş, iyice gelişmiş çocuklar gibi. Free-jazz akışının yeni kuşaklara da ait olduğunu kanıtlayan, trans-vari, ama dikkat isteyen bir dinleme.

“The Blue Nile” — Colin Steele Quartet

İskoç grubu The Blue Nile’ı bilen bilir. Prefab Sprout ve Talk Talk gibi onlar pop aleminin içinde seçkin bir yere sahip olmuşlardı. Colin Steele Quartet (Steele trompet, Dave Milligan piyano, Calum Gourlay bas, Alyn Cosker davul) o kült ekibin unutulmaz bestelerini jazz doğaçlamalarına açtı bu enfes albümle: Easter Parade, Heatwave, Family Life, Body and Soul, Mid Air, Headlights on the Parade, Because of Toledo, The Downtown Lights, Let’s Go Out Tonight, Happiness… Düzenlemeler Milligan’a ait. Bestelerin hüznü, bu albümde akustik quartetin şiirsel üslubunda, muted trompet dokunuşlarıyla bambaşka renkler kazanmakta. Dörtlü daha önce Joni Mitchell’ın bestelerini “Joni”de aynı duyarlılıkla yorumlamıştı, bu kez de yine, bir eleştirmenin tabiriyle, “achingly lovely” (acıtıcı güzellikte) bir caz derinliği yakalıyor.


 

İşte size kapsamlı bir “2025’te Jazz” listesi. Tek tık… ve saatler sürecek bir seyahat.


* Bu yazı ilk kez 'Jazz 2025: İşte bu yıla 'ruh katan' tüm albümler' başlığıyla Substack'te yayımlanmıştır. 



* Yavuz Baydar’ın seçkisi olan '2025’in En İyi “Yabancı” 10 TV Dizisi' yazısına buradan ulaşabilirsiniz.